Dini Bilgiler Ansiklopedisi
Tagut
TAĞUT
Tağut; arapça bir kelime olup “tağa” (haddini aştı) kökünden türemiştir ve “haddini aşan mahluk” demektir.
Şer’i manası ise; Allah’ın koyduğu ölçüler dışında ölçüler koyan, insanı Allah’a ibadetten alıkoyan, Allah ve Rasulüne tabi olmayı engelleyendir. Bu insi ve cinni şeytan, nefis, hayvan, ağaç, para, taş, kadın, mezar olabileceği gibi; Allah’ın hükümleri dışında hükümler koyan zalim bir diktatör, halkın seçtiği seçkin bir zümre, bir meclis, bir grup bilim adamı veya Allah’ ın kitabın dan kaynaklanmayan adet, alışkanlık ve düşünce (ideoloji) de olabilir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Allah hüküm koymada kendisine ortak ka buletmez.” [Kehf: 26]
“Hüküm vermek yalnızca Allah’a aittir.” [Yusuf: 40]
TAĞUTA ÖRNEKLER
Tağutu daha iyi anlayabilmek için şöyle örnekler verebiliriz:
1) Allah (c.c) hırsızlık hakkında şöyle buyuruyor:
“Hırsızlık yapan erkek ve kadının Allah’ tan bir ceza olmak üzere yaptıklarına karşılık olarak ellerini kesin.” [Maide: 38]
Allah (c.c) bu ayette hırsızlık yapanın elinin kesilmesi için emir veriyor. Bir kişi çıkar da: “Hırsızlık yapan kişinin elinin kesilmesi doğru değildir. Hapse atılması gerekir.” Veya “boynunun kesilmesi lazım.” derse bu kişi açık bir şekilde: “Ben Allah’ın koyduğu kanunları kabul etmiyorum, beğenmiyorum” demese bile Allah’ın kanunlarından başka kanunlar çıkardığı için sadece ve sadece Allah’a ait olan hüküm koyma yetkisini kendisine vermiş, ilahlık taslamış ve böylece tağut olmuş olur. Her kim buna itaat ederse, desteklerse veya tekfir etmezse veya buna itaat edip destekleyenleri tekfir etmezse kafir olur. Bu kişi müslüman olduğunu söylese, namaz kılsa, oruç tutsa, hacca gitse yine de kafirdir. Çünkü bu kişi Allah katında imanın geçerli olması için gerekli olan tağutu inkar şartını yerine getirmemiştir.
2) Allah (c.c) faiz hakkında:
“Allah alış-verişi helal faizi haram kıldı.” [Bakara: 275]
buyurarak faizi kesin olarak haram (yasak) kıldığını bildiriyor. Bir kişi çıkar da Allah’ın yasakladı ğı faizi serbest bırakırsa, faizle çalışan bankaların açılması için kanun koyarsa bu kişi açık bir şekilde: “faiz helal” demese bile Allah’ın haram kıldığı faizi helalleştirmiş olur. Bu kişi kendisinde bu yetkiyi gördüğü için: “Ben ilahım” demese bile ilahlık taslamış ve tağut olmuş olur. Kim buna itaat ederse, desteklerse veya tekfir etmezse veya buna itaat edip destekleyenleri reddetmeyip tekfir etmezse veya onları tekfir etmeyenleri tekfir etmezse kafir olur. bu kişinin kafir oluşunun nedeni tağutu inkar etmemesinden dolayıdır.
3) Allah (c.c) başörtüsü hakkında:
“(Ey Muhammed!) Mü’min kadınlara söyle! Başörtülerini omuzlarına ve göğüslerinin üzerine indirsinler.” [Nur: 31] buyurarak mü’min kadınların örtünmeleri için emir veriyor. Bir kişi çıkar da: “Bu şekilde giyinmek şart değildir, isteyen istediği gibi giyinebilir” diye bir kanun koyarsa bu kişi Allah’ın koyduğu ölçüler dışında bir ölçü koyduğu ve yalnızca Allah’a aid olan bir sıfatı, yetkiyi kendisine verdiği için ilahlık taslamıştır. Bu kişi açık bir şekilde “ben ilahım” demese bile, namaz kılsa, oruç tutsa, hacca gitse yine de tağut olmuş olur. Kim buna itaat ederse, desteklerse veya tekfir etmezse veya buna itaat edip destekleyenleri reddetmeyip tekfir etmezse veya onları tekfir etmeyenleri tekfir etmezse kafir olur. Bu gibi kişiler müslüman olduğunu söyleseler, namaz kılsalar, oruç tutsalar, hacca gitseler bile yine de kafirdirler. Çünkü bunlar; Allah katında imanın geçerli olması için gerekli olan tağutu inkar şartını yerine getirmemişlerdir.
4) Allah (c.c) gayb hakkında şöyle buyuruyor:
“Gaybın anahtarları O’nun katındadır. O’ndan başkası onu bilemez. Karada ve denizde olanı yalnız O bilir.” [En'am: 59] Yine bu konuyla ilgili bir başka ayette Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Görülmeyeni bilen Allah görülmeyeni kimseye muttali kılmaz (göstermez). Ancak elçileri (nebi ve rasulleri) içinde razı olduğu, seçtiği kimseler müstesna. Çünkü O, bunların önüne ve arkasına izleyiciler (gözetleyiciler) dizer.” [Cin: 26-27] Allah (c.c) bu ayetlerde gaybı ve gayb ile ilgili tüm gerçekleri sadece kendisinin bildiğine ve bu konuda hiç kimsenin söz sahibi olamayacağına işaret ediyor. Ancak bazı gaybi bilgileri de seçmiş olduğu rasullerine sürekli olmamak suretiyle vahiyle bildirmiştir. Ve onlara inen vahyi de şeytanın etkisinden korumuştur. Yani rasullere gelen vahiy ve onlara bildirilen birtakım gaybi olayların gerçekliği muhakkaktır. Çünkü o, bizzat Allah tarafından bildirilmedir.
Öyleyse günümüzde her kim kalkıp da gaybi bir takım gerçekleri örneğin; kalplerden geçeni bilebildiğini veyahut ileride olacak birtakım olayları bilebileceğini öne sürerse işte bu kimse (kendisine vahiy geldiğini iddia etmiş olacağından) her ne kadar: “Ben ilahım” demese de Allah’a ait olan bir sıfatı kendisinde gördüğü için ilahlık taslamış ve dolayısıyla tağut olmuş olur. Çünkü bu kişi Kur’an`ın vahyin kesildiğine dair haberini yalanlamakla kalmamış, aynı zamanda da Allah’a ait olan gaybı bilme yetkisini kendisinde görmekle Allah’a asi olmuş ve böylece kendisini ilah konumuna getirmek suretiyle tağutlaşmıştır. İşte bu kişiler her ne kadar müslüman olduklarını söyleseler, namaz kılsalar, oruç tutsalar, hacca gitselar, zekat verseler de Allah’a karşı iftira atmak suretiyle tağutlaşmış ve dolayısıyla kafir olmuşlardır. Kim bunlara itaat ederse, desteklerse veya tekfir etmezse veya bunlara itaat edip destekleyenleri reddetmeyip tekfir etmezse veya onları tekfir etmeyenleri tekfir etmezse o da kafir olmuş olur. Bu şekilde inanmayıp amel etmeyen kişi de müslüman olduğunu söylese, namaz kılsa, oruç tutsa, hacca gitse yine de kafirdir. Çünkü bu kişi Allah katında imanın geçerli olması için gerekli olan tağutu inkar şartını yerine getirmemiştir.
Yukarıdaki örneklerde bir mü’minin Allah’ın koyduğu ölçüleri değiştiremeyeceğini ve bu ölçüleri değiştirenlere de mü’min diyemeyeceğini net bir şekilde gördük.
Allah (c.c) mü’mini bir başka ayette şöyle tarif ediyor:
“Hayır! Rabbine andolsun ki aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin etmedikçe ve sonra haklarında verdiğin hükümden dolayı kalplerinde hiçbir sıkıntı bulunmadan teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” [Nisa: 65] Allah (c.c) kendi nefsine yemin ederek diyor ki: “Bir kişi herhangi bir konuda Rasulullah’ın getirdiği hükümlere başvurmazsa hatta başvurduğu halde verilen hükümden dolayı kalbinde bir sıkıntı duyarsa bu kişi mü’min değildir. İnsanın mü’min ve müslüman olabilmesi için insanlar arasında vuku bulan ihtilaflarda Kur’an ve sünnetin hükmüne başvurması ve o hükümlere zahiren ve batınen tam bir teslimiyet göstermesi gerekir.”
GÜNÜMÜZ İNSANLARININ TAĞUTA MUHAKEME KONUSUNDA İLERİ SÜRDÜKLERİ İDDİA
Günümüzdeki bazı kişiler şöyle diyebilirler: “Bizim yaşadığımız devlette şeriat hakim değildir. Eğer tağutun mahkemesine başvurmazsak hakkımızı alamayız. Hakkımızı almak için de tağutun mahkemesine başvurabiliriz.”
Bu gibi kişilere şöyle denilir: “Birisi sizden hakkınızı alsa ve: “Bana namaz kılmadan hakkınızı alamazsınız” dese, siz bu hakkınızı almak için ona namaz kılarsanız Allah katında müslüman kalabilir misiniz?” Elbette: “Müslüman kalamayız. Çünkü; namaz ibadettir ve ibadetler de yalnızca Allah’a yapılır. Başkasına namaz kıldığımızda onu ilah seviyesine çıkarmış oluruz” dersiniz. O halde düşünmez misiniz ki acaba Allah tağutun mahkemesine başvurulduğunda kafir olunacağına dair niçin hüküm vermiştir?
Tağutun mahkemesine başvurulduğunda sadece Allah’a ait olan hüküm verme yetkisinin Allah’tan başkasına verilmesi sözkonusudur. Çünkü hüküm vermek yalnızca Allah’a aittir. Allah (c.c) sadece kendi hükmüne itaat edilmesini emretmiştir. Kendi hükmünden başkasına itaat edenlerin kimin hükmüne itaat ediyorlarsa ona ibadet ettiklerini apaçık bir şekilde:
“Hüküm vermek yalnız Allah’a aittir. Kendisinden başkasına değil yalnız O’na kulluk etmenizi emretti.” [Yusuf: 40] ayetinde apaçık bir şekilde bildirmiştir.
Öyleyse her ne kadar kalben tağutu sevmediğinizi ona düşman olduğunuzu iddia etseniz bile hareketiniz bunu yalanlamaktadır. Zira gerçekten tağuta düşman olmuş ve onu kalbinizle inkar etmiş olsaydınız ister hakkınız gitsin ister gitmesin tağutun mahkemesine başvurmazdınız. Mesele hak-hukuk meselesi değil, mesele yalnız Allah’a ait olan hüküm verme yetkisinin Allah’ tan başkasına veril mesidir. Bu ise şirkin ta kendisidir. Allah (c.c) Nisa suresinin 60. ayetinde tağuta muhakeme olmayı isteyenlerin iman iddialarının geçersiz olduğunu ve şeytanın bunları: “Tağuta muhakeme olmayı istediğiniz halde müslüman, mü’min kalabilirsiniz” diye vesvese vermek suretiyle derin bir sapıklığa saptırdığını bildiriyor.
Bu söylediğimiz şeyler şu ayetler dikkatlice okunduğunda iyice anlaşılmış olacaktır.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Kendilerine doğru yol açıkca belli olduktan sonra mürted olup tekrar küfre dönenlerin yaptıklarını şeytan kendilerine hoş göstermiştir. Çünkü onlar Allah’ın indirdiklerini hoş karşılamayanlara: “Biz size ileride bazı hususlarda itaat edeceğiz” dediler. Halbuki Allah onların gizlediklerini biliyor. Ya melekler yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını alırken halleri nice olacak?”
Çünkü onlar Allah’ı gazablandıracak şeylere uydular ve O’nun rızasını hoş karşılamadılar. Bunun üzerine Allah da onların amellerini boşa çıkarıverdi.” [Muhammed: 25-28]
Allah (c.c) şöyle buyuruyor: “Sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emrolunmuşken tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor.” [Nisa: 60]