Dini Bilgiler İslam > Duanin Onemi

Dini Bilgiler Ansiklopedisi

Duanin Onemi

DUANIN ÖNEMİ


Duâ, Allahü teâlâya yalvararak murâdını istemektir. Allahü teâlâ, duâ eden Müslümanı çok sever. Duâ etmeyene gadâp eder. Duâ mü'minin silâhıdır. Dînin temel direklerinden biridir. Yerleri, gökleri aydınlatan nûrdur. Duâ, gelmiş olan dertleri, belâları giderir. Gelmemiş olanların da gelmelerine mâni olur. Allahü teâlâ, 
“Bana hâlis kalb ile duâ ediniz! Böyle duâları kabûl ederim” buyurdu.

Bunun için, duâ etmek, namaz, oruc gibi ibâdettir. Allahü teâlâ, “Bana ibâdet yapmak istemiyenleri, zelîl ve hakîr yapar, Cehenneme atarım” buyurdu. Allahü teâlâ, herşeyi sebep ile yaratmakta, ni'metlerini sebeplerin arkasından göndermektedir. Zararları, dertleri def' için ve faydalı şeyleri vermek için de, duâ etmeği sebep yapmıştır. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
“Duâ, ibâdetin aslı ve özüdür. Allah katında duâdan makbûl birşey yoktur. Duâ yetmiş türlü kazâyı önler. Ömrün bereketini artırır.”
“Kazâ, ancak ve yalnız duâ ile durdurulur.”
“Duâ, ibâdetin aslı ve özüdür. Allah katında duâdan makbul birşey yoktur. Duâ 70 türlü kazayı önler. Ömrün bereketini artırır.”
“Allahü teâlânın katında duâdan daha makbûl ve kıymetli birşey yoktur.”

İmâm-ı Rabbânî hazretleri, “Duâ, kazâyı, belâyı defeder” buyurudu.
Duânın yapılması mukadderata bağlıdır. Takdirde duâ varsa elbette yapılır. Duânın belâyı önlemesi kazâ ve kaderdendir. Nitekim Peygamberimiz, 
“Kader, tedbir ile, sakınmakla değişmez. Fakat kabûl olan duâ, o belâ gelirken korur.” buyurmuştur.

Peygamber efendimiz, “Allahü teâlâya günah işlemiyen dil ile duâ edin!” buyurunca, böyle bir dilin nasıl bulanacağı soruldu. Bunun üzerine “Birbirinize duâ edin! Çünkü ne sen onun, ne de o senin dilinle günah işlemiştir” buyurdu. Yine buyurdu ki:“Duânın kabul olması için iki şey gerekir. Duâyı ihlas ile yapmalıdır. Yediği ve giydiği helaldan olmalıdır. Müminin odasında, haramdan bir iplik varsa, bu odada yaptığı duâ kabul olmaz”

DUÂNIN KABUL EDİLMESİNİN ŞARTLARI

1- Düzgün bir imana, Ehli sünnet itikadına sahip olmalıdır.

Ehli sünnete göre; Îman artmaz ve azalmaz. Büyük günah işlemekle îman gitmez.Gayba îman esastır. Allahü teâlâ Cennette görülecektir. Ameller (İbâdetler) îmandan parça değildir. Amelde dört mezhebe birine tâbi olmak şarttır. Eshâb-ı kirâmın ve ehl-i beytin ve Peygamberimizin zevcelerinin hepsini sevmek şarttır. Dört halîfenin üstünlükleri, hilâfet sırasına göredir.Namaz, oruç, sadaka gibi nâfile ibâdetlerin sevabını başkasına hediye etmek câizdir. Mîraç; ruh ve beden olarak yapılmıştır. Evliyânın kerâmeti haktır. Şefaat haktır. Mest üzerine mesh câizdir. Kabir suâli vardır. Kabir azâbı ruh ve bedene olacaktır.İnsanları ve işlerini de Allahü teâlâ yaratır. İnsanda irâde-i cüz'iyye vardır. Rızık, helâldan da olur, haramdan da olur. Velîlerin ruhları ile tevessül edilir ve onların hâtırına duâ edilir. Hadis-i şerifte, “Bid'at ehlinin duâsı ve ibâdetleri kabul olmaz.” buyuruldu.

2- Farzları yapıp haramlardan, kul hakkından sakınmalıdır!

İbrâhîm-i Edhem hazretlerine sordular : “ Allahü teâlâ, “Ey kullarım! Benden isteyiniz! Kabûl ederim, veririm” buyuruyor. Halbuki, istiyoruz, vermiyor? “
Bunlara şöyle cevap verdi: “ Allahü teâlâyı çağırırsınız, Ona itaat etmezsiniz. Peygamberini tanırsınız, Ona uymazsınız. Kur'an-ı kerimi okursunuz, gösterdiği yolda gitmezsiniz. Cenâb-ı Hakkın nîmetlerinden faydalanırsınız, Ona Şükretmezsiniz. Cennetin, ibâdet edenler için olduğunu bilirsiniz, hazırlıkta bulunmazsınız. Cehennemi, âsîler için yarattığını bilirsiniz, Ondan sakınmazsınız. Babalarınızın, dedelerinizin ne olduklarını görür, ibret almazsınız. Aybınıza bakmayıp, başkalarının ayıblarını araştırırsınız. Böyle olan kimseler, üzerlerine taş yağmadığına, yere batmadıklarına, gökten ateş yağmadığına Şükretsin! Daha ne isterler? Duâlarının netîcesi, yalnız bu olursa, yetmez mi?
Evet, Allahü teâlâ, Mümin sûresinin altmışıncı âyetinde, “Duâ ediniz, kabûl ederim”, isteyiniz, veririm buyuruyor. Fakat, duânın kabul olması için, beş şart vardır: Duâ edenin müslüman olması, Ehl-i sünnet îtikatında olması, haram işlemekten, bilhassa haram yimekten, içmekten sakınması, farzları yapması, bilhâssa beş vakit namaz kılması, Ramazan oruclarını tutması, zekât vermesi, Allahü teâlâdan istediği şeyin sebebini öğrenip, bunu araması lâzımdır.Allahü teâlâ, herşeyi bir sebep ile yaratmaktadır. Birşey istenince, o şeyin sebebini gönderir ve bu sebebe tesîr ihsan eder. İnsan bu sebebi kullanıp, o şeye kavuşur. Evliyâsının hatırı için, âdetini bozarak, bunlar duâ edince veya Evliyâyı kiram vesîle edilerek duâ edilince, bunlara “Kerâmet” olarak, sebebe hâcet kalmadan, doğruca istenileni verir.”

Abdülhâlık Goncdüvânî hazretleri, duâsı makbûl bir zât idi. İnsanlar, duâsını alabilmek için uzak yerlerden gelirlerdi. Birgün birisi gelip:
- Efendim, son nefeste selâmetle gidebilmemiz için duâ buyurun, dediğinde;
- Her kim farzları edâ ettikten sonra, duâ ederse duâsı kabûl olur. Sen farzdan sonra duâ ederken bizi de hatırlarsan biz de seni hatırlarız. Bu durum hem sizin, hem de bizim için duânın kabûl olmasına vesîle olur, buyurdu.

Allahü teâlâ, evliyâsının duâlarını kabûl edeceğini Kur'ân-ı kerîmde bildirmektedir. Hadîs-i şerîfte de, “Saçları dağınık ve kapılardan kovulan öyle kimseler vardır ki, bir şey için yemin etseler, Allahü teâlâ onları doğrulamak için o şeyi yaratır” buyuruldu.

Sa'd bin Ebi Vakkas hazretleri Peygamber efendimize dedi ki:
- Yâ Resûlallah, duâ buyur da, Allahü teâlâ, benim her duâmı kabûl etsin.
Cevâbında buyurdu ki:
- Duânızın kabûl olması için helâl lokma yiyiniz! Çok kimse vardır ki, yedikleri ve giydikleri harâmdır. Sonra ellerini kaldırıp duâ ederler. Böyle duâ nasıl kabûl olunur?
Diğer hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Haramdan sakının! Midesine haram lokma girenin kırk gün duâsı kabul olmaz.)
“On dirhemlik elbisenin bir dirhemlik kısmı haram kazançtan gelse, o elbise ile kılınan namaz kabul olmaz.”
“Şarap içenin namazı kırk gün kabul olmaz.”
“Harâmdan sakının! Çünkü midesine harâm lokma giren kimsenin kırk gün duâsı kabûl olmaz.”
“Çok kimse vardır ki, yedikleri ve giydikleri harâmdır, sonra ellerini kaldırıp duâ ederler. Böyle duâ nasıl kabûl edilir?”

3- Kıymetli vakitlerde duâ etmelidir

Cum'a günü ve gecesi, ezân vakti, ezân ve ikâmet arası, her günün seher vakti, gecenin ikinci yarısı, Receb'in ilk gecesi, Şa'ban'ın onbeşinci gecesi, Bayram geceleri, Arefe günü, Ramazan gün ve geceleri, iftar zamanı, her günün zevâl vakti, Cum'a günü öğle ile ikindi arası kıymetli vakitlerdir. Bu vakitleri ganimet bilmelidir.
Hastalık hâli, aile ve vatanınından uzak kalındığı zaman, farz namazlardan sonra, İhlas sûresi okunduktan sonra, yağmur yağarken, düşmanla karşı karşıya gelince, oruçlu olduğu zaman, kalbinde incelik hissettiği anda duâ etmelidir. Çünkü kalbdeki incelik rahmet kapısının açık olduğuna işarettir.
Rabbimiz, seher vakti, 
“Duâ eden yok mu kabul edeyim!” buyurur. Şerefli hallerde, mesela yağmur yağarken, oruçlu veya hasta iken duâ etmeli!

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Dertli müminin duâsını ganimet bilin!” .
“Beş vakt farz nemâzdan sonra yapılan duâ kabûl olur”
“Gecenin son üçte birinde, dünya semâsını rahmetiyle dolduran Allahü teâlâ buyurur ki: İstiğfar eden yok mu, onu mağfiret edeyim. İsteyen yok mu, istediğini vereyim, duâsını kabûl edeyim.”
“Oruçlunun duâsı reddolunmaz.”
“Üç duâ vardır ki, Bunların kabul edileceğinden şüphe yoktur. Mazlumun duâsı, misafirin duâsı ve babanın evladına duâsı “

4- Kabûl edileceğine inanarak duâ etmelidir.

Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde “Duâ edin, kabûl edeyim” buyuruyor. Duânın kabûl edileceğinden şüphe etmemelidir. Şartlarına riâyet edilip edilmediğinden şüphe etmelidir.

Peygamber efendimiz:
“Allahü teâlâya, kabûl edileceğine tam inanarak duâ ediniz! Biliniz ki, Allahü teâlâ gâfil bir kalb ile yapılan duâyı kabûl etmez.”
“Duâ ettim kabul edilmedi demedikçe, duâ kabul edilir”
 buyurdu.

Kur'an-ı kerimin ve duânın tesir etmesi için bazı şartların gözetilmesi gerekir. Okuyanın veya yazanın ve hastanın buna inanması, hastanın zararlı olan gıdalardan, şüpheli ilaçlardan perhiz etmesi, sıcaktan ve soğuktan sakınması gerekir. Okuyanın, itikadının bozuk olması, haram işlemekten, kul hakkından sakınması, haram ve habis şey yiyip içmemesi ve karşılık olarak ücret almaması şarttır.

Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
“Allahü teâlâ, duânızı kabûl eder. Duâ ettim, hâlâ duâm kabûl olmadı diye acele etmeyiniz! Allah'tan çok isteyiniz! Çünkü kerem sahibinden istiyorsunuz.”
“Duâ ettim, duâm kabul olmadı diye acele etmeyin! Allahtan çok isteyin! Çünkü kerem sahibinden istiyorsunuz.”
“Duâ eden, üç şeyden hâli değildir: Ya günâhı affolur veya hemen hayırlı karşılığını görür, Yahut âhırette mükâfatını bulur.”
“Rabbiniz, şüphesiz hayâ ve kerem sahibidir. Kulları ellerini kaldırıp kendisinden birşey istedikleri zaman, onların ellerini boş çevirmekten hayâ eder.”
“Duâda acele edilmezse, duâ kabûl olur.”

Duâda acelenin nasıl olduğu sorulunca Peygamber Efendimiz “Duâ ettim de kabûl edilmedi demektir” buyurdu.
Allahü teâlâ, duâ edenleri, sağlık ve selamet isteyenleri sever. Duâ edip de duâsı dünyada kabul edilmeyenlere, Kıyamet günü Allahü teâlâ, “Bu senin falan zamanda ettiğin duâdır. O duânın yerine sana şu sevabları veriyorum” buyuracak, o kadar çok sevab verecek ki, o kimse, “Keşke dünyada hiçbir duâm kabul olmasaydı da, bugün onların karşılıklarını görseydim” diyecektir.

5- Belâ gelmeden önce çok duâ etmelidir.

Duâ, sıkıntılı zamanlarda, belâ geldiğinde değil her zaman edilmelidir. Sevgili Peygamberimiz,“Şiddet ânında duâsının kabûl edilmesini isteyen kimse, refah zamanında çok duâ etsin!”buyurmuştur.

Üstâd Ebû İshak hazretlerinden duâ istediler. Duâ etti. Duâsının kabûl edildiğini gören bir talebesi, “Efendim, bu duâyı bana da öğretin, ihtiyâç hâlinde ben de edeyim” dedi. Üstâd da, “Bu duânın kabûl edilmesinin sebebi, otuz yıldır kıldığım namazlar ve devamlı ettiğim duâlar ve harâm lokmadan sakınmamdır.” buyurdu.

7- Sebeplere yapışmalıdır

Allahü teâlânın âdet-i ilâhiyyesine uymadan, sebeplere yapışmadan, çalışmadan duâ etmek, Allahü teâlâdan mucize istemek demektir. Müslümanlıkta, hem çalışılır, hem de duâ edilir. Önce sebebe yapışmak, sonra duâ etmek lâzımdır.

Kur'an-ı kerimde Allahü teâlâ dâimâ çalışmağı emretmektedir. İnsan bütün gayreti ile çalışacak, bütün zâhirî sebeplere yapışacak, ancak ondan sonra Allahü teâlâdan istiyecektir. Çalışmadan önce değil, çalışırken, başarabilmek, kazanmak için, Rabbine yalvararak, Ondan yardım bekliyecektir.

Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
“Çalışmadan duâ eden, silâhsız harbe giden gibidir.”

Adet-i ilâhiyyeye uymak, sebeplerini aramak, bulmak için çalışmak lâzımdır. Şartlarına uyarak çalışana, elbet verilir. Dilediğine, çalışmadan da, ihsân eder. Fakat sebeplere yapışmamızı emretmektedir.

Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
“Bir Müslüman Yûnüs aleyhisselâmın balığın karnında iken ettiği duâyı okuyup, onunla duâ ederse, duâsı kabûl olur.”
“Birinize derd ve belâ gelince, Yûnüs Peygamberin duâsını okusun! Allahü teâlâ Onu muhakkak kurtarır. Duâ şudur: “Lâ ilâhe illâ ente sübhâne-ke innî küntü minezzâlimîn”

Duâ etmenin âdâbı

1- Abdest alıp, diz üstüne, kıbleye karşı oturup, elleri göğüs hizâsında ileri uzatıp, avuçları semaya karşı açıp, Peygamberlere ve Evliyâya tevessül ederek, Onların hatırları ve hurmetleri için istemeli, sonunda “Âmîn” demelidir. Herşeyden önce, af ve mağfiret ve âfiyet için duâ etmelidir. Bunların hepsini ihtivâ eden çok kıymetli duâ, “Allahümme rabbenâ âti-nâ fiddünyâ haseneten ve fil-âhıreti haseneten ve kı-nâ azâbennâr”dır.
Kendisi, ehli ve evladı için zararlı duâ yapmamalı. Hacetlere, dileklere kavuşmak için, iki rekat namaz kılıp, sevabını din büyüklerinin ruhlarına göndermeli, silsile-i aliyye denilen büyük âlimlerin ruhlarına hediye etmeli, bunların hürmeti için diyerek duâ etmelidir!

2- Önce günahlara tevbe etmeli, istigfar okumalı, sadaka vermeli, hamd ve salevat okumalı, duâyı üçten fazla söylemeli! İbni Mes’ud hazretleri, “ Resulullah duâ ettiği zaman üç defa tekrarlardı.” buyurmuştur. Kabul olmadı diyerek ümit kesmemeli, kabul olana kadar uzun zaman tekrar etmelidir!

3- Duâya, euzü besmele, Allahü teâlâya hamdü sena ve Resulüne salâtü selam ile başlamalıdır! Peygamber efendimiz, duâya başlarken, “Sübhane Rabbiyel aliyyil alel vehhab” derdi. Allahü teâlâ, salevat-ı şerifeyi kabul eder. Duânın sonunu da Allahü teâlâya hamdü sena ve Resulüne salâtü selam ile bitirmelidir. Duânın başı ve sonu kabul olunca ortasının kabul olmaması düşünülmez. Hadis-i şerifte, “Duâ ederken önce Allahü teâlâya hamd et, sonra bana salevat getir, sonra duâ et!” buyuruldu.

4- Duâyı yalnız namazlardan sonra ve belli zamanlarda yapmamalı. Her fırsatta duâ etmelidir! Bilhassa şerefli vakitleri ve şerefli halleri kaçırmamalıdır!

5- Huzuru kalb ile duâ etmeli. Duâ ederken Allahü teâlâya sığınmalı yalnız ona güvenmelidir.

6- Yalvararak korku ve ümit ile duâ etmelidir. Allahü teâlâ Kur’an-ı kerimde, “Rabbinize gönülden ve gizlice yalvarın. Doğrusu O aşırı gidenleri sevmez. Allah’a korkarak ve umutla yalvarın. Doğrusu Allah’ın rahmeti iyilik edenlere yakındır” buyurdu. (Araf 55-56)
“Onlar , hayır işlerinde koşuşurlar, umarak ve korkarak bize yalvarırlardı.” (Enbiya 90)buyurumaktadır.

Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: “Gâfil olan kalb ile yapılan duâ makbûl değildir.”

Duâ, uyanık kalb ile ve sessiz yapılmalıdır. Duâyı yalnız namazlardan sonra veya belli zamanlarda yapmak ve belli şeyleri ezberleyip, şiir okur gibi duâ etmek , uygun değildir, mekrûhdur.

Kalbim gâfil diyerek, duâyı terk de etmemelidir. Kalbine geleni duâ etmek, ezberlediği duâyı okumakdan efdaldir. Yalnız, namazda okunacak duâları ezberlemelidir. Vâ’ız, imâm, cemâ’ate öğretmek için, mesnûn olan duâları, sesle okur. Cemâ’at de, sessiz tekrâr eder. Cemâ’at öğrenince, imâm da sessiz okumalıdır. Sesle okuması bid’at olur.

Bedduâ etememelidir
Uhud gazâsında Resûlullahın mübârek yüzü yaralanıp, mübârek dişi kırılınca, Eshâb-ı kirâm çok üzüldüler:
- Duâ et, Allahü teâlâ, cezalarını versin, dediler.
Peygamber efendimiz:
- La'net etmek için gönderilmedim. Hayır duâ etmek için, her mahluka merhamet etmek için gönderildim, buyurdu.
Sonra da şöyle duâ etti:
- Yâ Rabbî! Bunlara hidâyet ver. Tanımıyorlar, bilmiyorlar, buyurdu.
Fakîrlere sadaka vermeyi unutmamalıdır. Ehline ve çoluk çocuğuna ve akrabâya verilen şeyler de, sadaka yerine geçer.

Kimseye bedduâ etmemelidir. Hele kişi kendisine, âilesine ve çocuklarına hiç bedduâ etmemelidir. Olur ki, duâların icâbet, kabûl olma zamanına rastlar da, bedduâsı kabûl olur. O zaman pişman olur ama pişmanlık fayda vermez. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
“Kendinize, evlâdınıza, kötü duâ etmeyiniz. Allahın kaderine râzı olunuz. Ni'metlerini artırması için duâ ediniz.”
“Ananın, babanın çocuğuna olan ve mazlûmun, zâlime olan bedduâları, red olunmaz.”

Anne-babanın çocuklarına yaptıkları bedduâları kabûl edilir. Çünkü anne-baba çocuklarına, ancak isyân ettikleri, aşırı kötü davrandıkları, hak ve hukuklarına riâyet etmedikleri zaman bedduâ ederler.
Anne-baba, kendilerine hürmet, itâ'atte bulunan çocuklarına şefkat, merhamet ve iyilik ile duâ ederler. Babanın bedduâsı annenin bedduâsına göre daha çabuk kabûl olur. Çünkü anne çok merhametlidir. Söz ile söyler ise de kalbinden, bedduâsının tutmasını istemez. Baba öyle değildir.

Çocuğun da anne-babasına yaptığı duâ makbûldür. Kardeşine gıyâbında, arkasından yapılan duâlar da makbûldür. Buradaki kardeşten maksat, hem kendi öz kardeşi, hem de din kardeşi olan bütün mü'minlerdir.

Baba, çocuğuna hayır ile duâ eder, bedduâ etmez. Hadîs-i şerîfte, "Babanın çocuğuna duâsı, peygamberin ümmetine duâsı gibidir" buyuruldu. Yanî babanın çocuğuna duâsı, peygamberin ümmetine duâsı gibi kabûl olunur. Aynı şekilde anne de, çocuğuna hayır ile duâ etmelidir. Peygamber efendimiz, "Annenin duâsı, daha çabuk kabûl olunur" buyurdu. Yâ Resûlallah, acaba neden? dediler. "Çünkü ana, babadan daha merhametlidir. Merhametlinin duâsı sâkıt olmaz" buyurdu.

Çocuğuna bedduâ etmemelidir. Çünkü kabûl edilir ve ona zarar verir. Adamın biri, Abdullah bin Mübârek'e gelip, çocuklarından birini şikâyet etti. Abdullah bin Mübârek, çocuğuna bedduâ ettin mi? buyurdu. Evet dedi. Onu sen bozdun, o beğenmediğin hâle sen düşürdün, buyurdu.

Mü'minin, görmeden bir kardeşine yaptığı duâda riyâ ve menfaat yoktur. Fakat hazır olan kimseye yapılan duâda, gösteriş ve çıkar söz konusu olabilir. Bir arada olmayanların birbirlerine yaptıkları duâda yalnız Allah rızâsı gözetildiği için duâları makbûl olur.

Bir hadîs-i şerîfte, “Bir müslümanın, din kardeşine gıyâbında yaptığı duâ kabûl olunur. Başucunda bir melek vardır. Kardeşine duâ yaptıkça, sana da o kadar der. O meleğin görevi budur” buyurulmuştur.

Hastaların ve âdil, sâlih kimselerin, Allah dostlarının duâları, oruçlunun duâsı da kıymetlidir. İftar zamanı yapılan duâ kıymetlidir.

Misâfirin duâsı evine, gâzînin duâsı vatanına dönünceye kadar makbûldür. Çünkü âilesinden uzak olduğu ve çeşitli zorluklarla karşılaştığı için kalbi kırıktır. Allahü teâlâya bütün kalbi ile yönelir ve duâsı da Hak teâlânın lûtuf ve ihsânı ile kabûl olur.

Mazlûmun bedduâsından sakınmalıdır. Zulüm ateşi ile karşı karşıya gelen kimsenin içi yanar, bedduâ yapmak zorunda kalır. Duâsı kabûl mahallinde olur.

Ebüdderdâ hazretleri buyurdu ki: Mazlûmun bedduâsından,âhından ve yetîmin gözyaşlarından sakının. Çünkü insanlar rahat uykuda iken onlar dert, sıkıntı, üzüntü içindeler.

Bir müslümanın kâfir olması için duâ edenin kendisi kâfir olur. Zâlimden başkasına bedduâ etmek harâmdır. Zâlime, zulmü kadar bedduâ etmek câiz olur. Câiz olan birşeyin miktarı, özrün miktarı kadar olur. Zâlime de bedduâ etmemek, sabır etmek ve hattâ, affetmek daha iyidir.
Herhangi bir kâfire, Allah ömür versin demek, câiz değildir. Müslüman olması için böyle duâ etmek, câiz olur. Kâfire saygı ile selâm veren, kâfir olur. Kâfire saygı bildiren bir söz söylemek, meselâ üstâdım demek, küfür olur.

Herkese hayır duâ etmelidir

Ma'rûf-i Kerhî hazretleri, birgün talebeleriyle hurmalıkta oturuyordu. Bu esnada Dicle nehrinden bir kayık geliyordu. Kayıktaki birkaç genç, içip içip nârâlar atıyorlardı. Bu hoş olmayan manzara karşısında talebeleri dediler ki:
- Efendim, duâ edin de Allahü teâlâ bu kendini bilmezleri nehrinde boğsun, insanlar da böyle zararlı kimselerden kurtulsunlar.
Bunun üzerine kayıktakilere şöyle duâ etti:
- Yâ Rabbî! Sen bu kullarını dünyada neş'elendirdiğin gibi âhırette de neş'elendir.
Talebeler bu duâya bir ma'nâ veremediler. Kendisine sordular:
- Efendim, böyle duâ etmenizin hikmetini anlayamadık. İzâh eder misiniz?
- Bekleyiniz! Söylediklerimin sırrı şimdi ortaya çıkar.
Talebeler dikkatle kayıktakileri takip etmeye başladılar. Kayıktakiler, kıyıya çıkınca, Ma'rûf-i Kerhî hazretlerini gördüler. Birden ne yapacaklarını şaşırdılar. Daha o, kendilerine birşey söylemeden, ellerindeki sazı kırdılar, içkileri attılar. Huzûruna gelip tevbe ettiler.
Ma'rûf-i Kerhî hazretleri talebelerine dönüp buyurdu ki:
- Gördüğünüz gibi, herkesin istediği oldu. Ne onlar boğuldu, ne de kimse onlardan rahatsız oldu?

Mazlumun duâsı

Namaz kişinin sığınağı, sıkıntıda olanların, en büyük yardımcısıdır. Çok önceleri, Horasan ilinin çok âdil bir valisi vardı. Adı, Abdullah bin Tahir. Bu valinin jandarmaları birgün bir kaç hırsız yakalamış, vâliye bildirmişlerdi... Getirilirken
hırsızlardan birisi kaçtı. Hadisenin olduğu sırada Hiratlı bir demirci de Nişabur'a gitmişti. Bir zaman sonra evine dönerken, yolu Horasan'dan geçiyordu... Kaçan hırsız olduğunu zannederek, yakaladılar bunu. Diğer hırsızlarla valinin huzuruna çıkardılar... Vâli:
- Hepsini hapsedin! dedi.
Bu suçu olmayan demirci, hapishanede, abdest alıp, namaz kıldı. Ellerini uzatıp:
"Yâ Rabbî! Bir suçum olmadığını ancak sen biliyorsun. Beni bu zindandan ancak sen kurtarırsın!" diye duâ etti.
Bu mazlum demirci böyle yalvarırken, vali evinde uyuyordu. Uyurken dört kuvvetli kimsenin gelip, tahtını ters çevirecekleri zaman uyandı uykudan. Bu rü'yadan çok korktu. Hemen kalkıp, abdest aldı. Namaz kıldı iki rek'at. Tevbe istiğfar etip, tekrar uyudu. Tekrar o dört kimsenin tahtını yıkmak üzere olduğunu gördü ve uyandı. Kendisinde bir mazlumun âhı olduğunu anladı. Gündüz ki hırsızlar hatırına geldi. Acaba içlerinde suçsuz olanlar mı var?
Vâli hemen hapishane müdürünü çağırtıp sordu:
- Acaba bu gece hapishanede mazlum birisi kalmış mı?
Müdür dedi ki:
- Bunu bilemem efendim. Yalnız biri namaz kılıyor, çok duâ ediyor. Gözyaşları döküyor.
- Hemen o adamı buraya getiriniz!
Demirciyi vâlinin huzuruna getirdiler. Vâli hâlini sorup, durumu anladı. Ve dedi ki:
- Sizden özür diliyorum. Hakkını helâl et ve şu bin gümüş hediyemi kabûl et. Ayrıca herhangi bir arzun olunca bana gel!
Demirci cevaben ne dedi biliyor musunuz?
- Ben hakkımı helâl ettim... Verdiğiniz hediyeyi de kabûl ettim. Fakat, işimi dileğimi senden istemeğe gelemem.
- Niçin gelemezsiniz?
- Çünkü benim gibi bir fakir için senin gibi bir sultanın tahtını birkaç defa tersine çeviren sahibimi bırakıp da, dileklerimi başkasına söylemek kulluğa yakışır mı hiç? Namazlardan sonra ettiğim duâlarla beni nice sıkıntılardan kurtardı. Nice muradıma kavuşturdu. Nasıl olur da başkasına sığınırım. Rabbim, nihâyeti olmayan rahmet hazinesinin kapısın açmış, sonsuz ihsân sofrasını herkese açmış iken, başkasına nasıl giderim? Kim istedi de vermedi? Kim geldi de boş döndü? İstemesini bilmezsen, alamazsın. Huzûruna edeple çıkmazsan rahmetine kavuşamazsın...
Tabiî ki, namazın insanı sıkıntıdan kurtarması için şartlarına uygun ve cenab-ı Hakka tam bir tevekkül içinde kılınması şarttır. Allaha tam bir teslimiyet sağınma şeklinde kılınmalıdır. Gerçekten, insan sıkıntıya düştüğünde hemen abdest almalı, namaz kılmalı. Kur'ân-ı kerîm okumalıdır. Tecrübeyle sabittir, böyle yapanların çok kerre, sıkıntılarının hafiflediği görülmüştür. Fakat, kılınan namazın şartlarına uygun olması lâzım.

Üç kere okumak

Sual: (Bir duayı üç kere okuyunca, artık onu her zaman okumak farz olur) diye bir şey var mı?
CEVAP
Hayır, öyle bir şey yok. Alışılıp devamlı yapılan bir ibadeti mazeretsiz terk etmek doğru değildir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Bir ibadeti devamlı yaparken, usanıp terk eden, Allahü teâlânın buğzuna uğrar.) [İbni Sünni] (Buğza uğrar demek günaha girer demek değildir. İyisini yapmamaktır.)

Bir ibadeti devamlı yapmak çok kıymetlidir. Bir hadis-i şerif meali:
(Allah katında en kıymetli amel, az olsa da, devamlı yapılandır.) [Buhari]

Dualarda elleri açmak

Sual: (Namaz içinde, tavafta ve yatarken edilen dualarda kollar kaldırılmaz ve eller yüze sürülmez) deniyor. Namaz haricinde, dua ederken elleri açmamak ve yüze sürmemek mi gerekiyor?
CEVAP
Sadece bildirilen yerlerde, eller açılmaz. Onların haricinde dua ederken eller açılır, duadan sonra eller yüze sürülür. Birkaç örnek verelim:
Resulullah efendimiz, Medine’de, minberde hutbe okurken, ellerini kaldırıp, dua ederdi. (Mir’at-i kâinat)

Yatalak hasta bir nine, Hazret-i Ömer’in vefat haberini alınca, hemen ellerini açıp, (Yâ ilâhel âlemin! Ben o hastalığı, ihtiyaçlarımı bizzat karşılayan Ömer’in yardımıyla çekerdim. Ömer gitmiş. Benim de ruhumu al, ben Ömer’siz yaşayamam) diye dua etti. Duası kabul olup, vefat etti. (M. Ç. Güzin)

Bir gün gazada, yiyecek bitti, asker sıkıntı içerisindeyken, Resul-i ekrem, 
(Allahü teâlâ size, güneş batmadan rızık gönderecektir) buyurdu. Hazret-i Osman, Resul-i ekremin her sözünün muhakkak doğru olduğunu bildiği için, yiyecek aramaya çalıştı. Bir yerde, dört deve yükü yiyecek buldu. Fiyatın yüksekliğine bakmadan satın alıp Resulullah'a hediye olarak getirdi. Resulullah'ın sözünün doğruluğu meydana çıkınca, müminler sevindi, münafıklar üzüldü. Server-i âlem mübarek ellerini açıp, (Ya Rabbi, Osman’a çok ecir ver!) diye dua etti. (İslam Tarihi Ans.)

Hazret-i Halid bin Velid, günahlarının affı için, dua etmesini isteyince, Resulullah efendimiz ellerini açarak, 
(Yâ Rabbi! Halid’in günahlarını bağışla!) diye dua etti.

Bir kimse, Hazret-i Ebu Bekir’den dua ister. O da, ellerini açıp, (Yâ Rabbi bir günahkâr kul, bir günahkâr kulundan dua istiyor. İkisinin de günahlarını affet!) diye dua eder.

Yağmur duası için, kıbleye dönülüp avuçlar semaya karşı açık olarak omuz hizasına kadar kaldırılıp ayakta dua edilir. Yalnız yağmur duasında eller omuzdan yukarı kaldırılır.

Bir şey istemek için yapılan dualarda, avuçlar göğe karşı açılır. Sadece hastalık, kıtlık ve düşmandan kurtulmak için yapılan dualarda, avuç içleri yere çevrilir. (Merakıl-felah şerhi)

Duaya inanmayanlar

Sual: Bazıları, duaya inanmıyor, "Dua ile bir şey olmaz" diyorlar. Bunlara ne cevap verelim?
CEVAP
Duaya inanmayan kimseler, acaba Allah’a inanıyorlar mı? İnanmıyorlarsa, dua konusunda bir şey söylemek uygun olmaz. Eğer Allah’a inanıyorlarsa, duanın önemine de inanmaları gerekir. Çünkü Kur'an-ı kerimde, Allahü teâlâ, 
(Dua edin, kabul edeyim) buyuruyor. (Mümin 60)

Şartlarına uygun edilen dua, kabul olur. Dua ile çok şeyler olur. Meşhur bir menkıbeyi bildirelim!
Horasanda hırsızlardan birkaçı kaçar. Hiratlı bir demirci, gece evine dönerken, zaptiyelerce yakınında yakalanan hırsızlarla beraber tutuklanarak hapsedilir. Demirci, zindanda namaz kılıp, (Ya Rabbi, bu işte suçum olmadığını, ancak sen bilirsin. Beni buradan, ancak sen kurtarırsın) diye dua eder. Adil bir vali olan Abdullah bin Tahir, o gece bir rüya görür. Kuvvetli dört kimsenin, tahtını, tersine çevirirken uyanır. Hemen abdest alıp, iki rekat namaz kılar. Tekrar uyur. Yine o dört kişi, tahtını yıkmak üzere iken uyanır. Kendisinde, bir mazlumun ahı bulunduğunu anlar, zindan müdürünü çağırtıp der ki:
- Zindanda bir mazlum mu var?
- Bilmem ama, biri, dua edip gözyaşı döküyor.


Dua eden mahkumu çağırıp halini sorunca mesele anlaşılır. Vali, özür dileyip der ki:
- Şu parayı al ve herhangi bir arzun, bir işin olunca da bana gel.


Demirci, minnetsiz konuşur:
- Hakkımı helal ettim, ancak ihtiyacımı görmek için gelmem.
- Niçin?
- Benim gibi bir fakir için, senin gibi bir sultanın tahtını birkaç defa tersine çeviren sahibimi bırakıp da, dileğimi başkasına arzetmem kulluğa yakışır mı?

Kazaya razı olmak

Sual: (Belalara sabretmeyen, Allah’ın kazasına razı olmamış olur) deniyor. Bela, sıkıntı gelince dua etmek de kazaya rızaya aykırı mıdır?
CEVAP
Hayır. Dua etmek dinin emrine uymak olur. Belanın gitmesi için çeşitli sebeplere yapışmak da dinin emridir.

Dua iki türlüdür

Sual: Sebeplere yapışmadan dua etmek uygun mudur?
CEVAP
İstenilen şeyin sebeplerine de yapışmak gerekir. Dua, iki türlüdür:
1- Lafzî dua: Allahü teâlâdan lafızla yani sözle istemektir. Bu duanın kabul olması için şartlar vardır. Bu şartlar, dua edenin Müslüman olması, ihlâs sahibi olması, namazlarına devam etmesi, fâsık olmaması, üzerinde kul hakkı bulunmaması gibi hususlardır.

2- Fiilî dua: İstenilen şeyin sebebine yapışmaktır. Allahü teâlâ, her şeyi, bir sebeple yaratmaktadır. Allahü teâlâdan bir şey isteyenin, bu şeyin yaratılmasına sebep olan şeyi yapması lazımdır. Mesela, bir yeri ağrıyanın, ağrı kesici bir ilaç kullanması lazımdır. Bu ilacı kullanması, fiilî dua etmek olur. Fiilî duanın kabul olması için, sebebin tesirinin kesin olması, iyi bilinmesi lazımdır.

Müslümanın, iyi ve caiz olan şeylerin sebeplerini bilip, dua için, bu sebepleri yapması lazımdır. Bu sebepler yapılınca, Allahü teâlâ, istenilen şeyi yaratır, çünkü sebepleri yapılan şeyi yaratması âdetidir. Aç olanın bir şey yemesi, fiilî sebebe yapışmak, fiilî dua etmek olur. (Ey Oğul İlmihali)

İstiğfar ne demektir?

Sual: Bir hadis-i şerifte, (Ölmüş ana babanız için, istiğfar edin) buyuruluyor. Onlar için(Estağfirullah) mı diyeceğiz?
CEVAP
İstiğfar, af dilemek, günahların affedilmesini istemek demektir. Estağfirullah, (Ya Rabbî, beni affet!) demektir. Hadis-i şerifteki, (İstiğfar edin!) demek, (Ana babanın günahlarının affedilmesi için, gerekli hayır hasenatı yapın, onlar için dua edin!) demektir. Yani dua etmek, Kur’an okumak, sadaka vermek ve çeşitli hayırlar yapmak, ölü için birer istiğfardır.

İmanla ölmek için

Sual: İmanla ölmek için bir dua var mıdır?
CEVAP
Doğru itikada sahip olup haramlardan kaçan ve ibadetleri yapan kimse, iman ile ölür. Namaz kılan kimsenin şu duayı okuması iyi olur.
(Ya hayyü ya kayyum ya zel celal-i vel ikram. Allahümme inni eselüke en tuhyiye kalbi bi nuri marifetike ebeden ya Allah, ya Allah, ya Allah celle celalüh.)
(Bu duayı sabah namazının sünneti ile farzı arasında okuyan imanla ruhunu teslim eder.)[Tirmizi]

Hanefi mezhebinde, sünneti ile farz arasında hiçbir şey okunmaz. Bu dua, namazdan sonra, dua ederken okunur. (Ey Oğul İlmihâli)

Duaya âmin demek

Sual: Dua etmek ibadet olduğuna göre, dua edene âmin diyen de ibadet işlemiş olur mu?
CEVAP
Elbette âmin diyen de ibadet işlemiş olur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Dua edenle âmin diyenler sevabda ortaktır.) [Deylemî]

Âmin diyenler ne kadar çok olursa, duanın kabul ihtimali o kadar çok olur. Bir topluluğun duasını Allahü teâlâ geri çevirmez. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Bir cemaatte dua edilir, diğerleri de âmin derse, Allah o duayı kabul eder.) [Hâkim]

Bir topluluğun duası, şahitliği çok önemlidir. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kırk kişi bir cemaattir. Bir ölüye dua ederlerse Allahü teâlâ, o ölüyü affeder.) [Buhari]

(Siz kimin iyiliklerini söylerseniz Cennet ona vacib olur, kimin de kötülüklerini söylerseniz ona da Cehennem vacib olur. Siz yeryüzünde Allah’ın şahitlerisiniz.) [Buhari]

İhtiyaçsız olan azar

Sual: (Duaya çok ihtiyacım var) diyen ve dua isteyen arkadaşlar olduğu gibi, buna hiç lüzum görmeyenler de oluyor. Hangisi daha iyidir?
CEVAP
Muhtaç olduğunu bilip dua eden ve dua isteyen çok makbuldür. Bir hadis-i şerif meali:
(En âciz kimse, dua etmekten âciz olandır.) [Taberanî]

Peygamber efendimiz de, dua eder ve Eshâbından [arkadaşlarından] dua isterdi. Bir hadis-i şerif meali:
(Kardeşim Ömer, dua ederken bizi unutma!) [TirmizîEbu Davud]

İnsan, ihtiyaçsız ve âciz yaratılmasaydı, çok azgın hâle gelirdi. (Eğer Allahü teâlâ, insanın nefsini kıran, hastalık, açlık ve ölüm vermeseydi, insanlar azar, kudururdu) buyurulmuştur. İmam-ı Rabbanî hazretleri de, (İhtiyaçsızlık, azgınlığa sebep olur) buyuruyor. Bir âyet-i kerime meali:
(İnsan, kendisini müstağni sanarak azgınlık eder.) [Alak 6, 7]

İnsan, kendisini Rabbine karşı müstağni yani ihtiyaçsız sanmamalı, aksine âciz, muhtaç bilmelidir. Böyle olursa her nimetin Ondan geldiğini bilir, Ona şükretmeye çalışır. Bir hadis-i şerif meali:
(Allah'ın nimetinden müstağni kalınmaz.) [Buharî]

Kişi, ihtiyaçlarını Allah'tan beklemeli, insanlardan bir şey istememeli, onların eline bakmamalı. Eğer böyle yaparsa, Allahü teâlâ, onu insanlara muhtaç olmaktan korur. Bir hadis-i şerif meali:
(İstiğna edeni, Allah müstağni kılar.) [Buharî]
İstiğna = Kimseye muhtaç olmama.
Müstağni = İhtiyaçsız.

Demek ki, insanlara muhtaç olmamak, yani kimseden bir şey beklememek, tok gözlü olmak lazımdır. Bir hadis-i şerif meali:
(İnsanlara karşı müstağni olmak şereftir.) [Deylemi]

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol