Dini Bilgiler Ansiklopedisi
Mucizeleri
MUCİZELERİ
Muhammed  aleyhisselamın hak Peygamber olduğunu bildiren şahitler pek  çoktur.  Ümmetinin Evliyasında hasıl olan kerametler, hep Onun  mucizeleridir.  Çünkü, kerametler, Ona tâbi olanlarda, Onun izinde  gidenlerde hasıl  olmaktadır. 
Muhammed aleyhisselamın mucizeleri, zaman bakımından üçe ayrılmıştır:
Birincisi, mübarek ruhu yaratıldığından başlayarak, Peygamberliğinin bildirildiği (bi’set) zamanına kadar olanlardır.
İkincisi, bi’setten vefatına kadar olan zaman içindekilerdir.
Üçüncüsü, vefatından kıyamete kadar olmuş ve olacak şeylerdir.
Bunlardan  birincilere, (İrhas) yani, başlangıçlar denir. Her biri de  ayrıca  görerek veya görmeyip akıl ile anlaşılan mucizeler olmak üzere  ikiye  ayrılırlar. Bütün bu mucizeler o kadar çoktur ki, saymak mümkün   olmamıştır. İkinci kısımdaki mucizelerin üç bin kadar olduğu   bildirilmiştir. Bunlardan bazılarını aşağıda bildireceğiz.
1- Muhammed aleyhisselamın mucizelerinin en büyüğü Kur’an-ı kerimdir. 
(Geniş bilgi için, Kur’an-ı kerim maddesine bakınız.)
2- En büyük mucizelerinden birisi de Mirac mucizesidir. 
(Geniş bilgi için, Mirac mucizesi maddesine bakınız.)
3-   Meşhur mucizelerinin en büyüklerinden birisi de, Ay’ı ikiye   ayırmasıdır. Bu mucize, başka hiçbir Peygambere nasip olmamıştır.   Muhammed aleyhisselam elli iki yaşında iken, Mekke’de Kureyş   kâfirlerinin elebaşıları yanına gelip, (Peygamber isen Ay’ı ikiye ayır)   dediler. Muhammed aleyhisselam, herkesin ve hele tanıdıklarının,   akrabasının iman etmelerini çok istiyordu. Mübarek ellerini kaldırıp dua   etti. Allahü teâlâ, kabul edip, Ay’ı ikiye böldü. Yarısı bir dağın,   diğer yarısı başka dağın üzerinde göründü. Kâfirler, Muhammed bize sihir   yaptı dediler. İman etmediler. 
Bu mucize ile ilgili âyet-i kerimenin meali şöyle: 
(Kıyamet yaklaştı, Ay yarıldı. Onlar [müşrikler] bir mucize görünce hemen yüz çevirirler ve "Eskiden beri devam ede gelen bir sihir [büyü] derler.) [Kamer 1,2]
4-   Muhammed aleyhisselam, bazı gazalarında, susuz kalındığı zaman,  mübarek  elini bir kaptaki suya sokmuş, parmakları arasından su akarak,  suyun  bulunduğu kap devamlı taşmıştır. Bazen seksen, bazen üçyüz, bazen   binbeşyüz, Tebük Gazasında ise, yetmiş bin kimsenin hepsi ve  hayvanları,  bu sudan içmişler ve kullanmışlardır. Mübarek elini sudan  çıkarınca  akması durmuştur.
5- Hayber gazasında, önüne zehirlenmiş koyun kebabı koyduklarında, (Ya Resulallah, beni yeme, ben zehirliyim) sesi işitildi.
6-   Medine’de, mescid-i nebevide dikili bir hurma kütüğü vardı. Resulullah   hutbe okurken, bu direğe dayanırdı. Buna Hannane denirdi. Minber   yapılınca, Hannane’nin yanına gitmedi. Ondan ağlama seslerini, bütün   cemaat işittiler. Minberden inip, Hannane’ye sarıldı. Sesi kesildi. (Eğer sarılmasaydım, benim ayrılığımdan kıyamete kadar ağlardı) buyurdu.
7-   Mübarek eline aldığı çakıl taşlarının ve tuttuğu yemek parçalarının  arı  sesi gibi, Allahü teâlâyı tesbih ettikleri çok görülmüştür.
8-   Bir gün, bir köylüyü imana davet etti. Müslüman bir komşumun vefat   etmiş kızını diriltirsen, iman ederim dedi. Mezarına gittiler. İsmini   söyleyerek kızı çağırdı. Kabir içinden ses işitildi ve dışarı çıktı. (Dünyaya gelmek ister misin?)   buyurdu. (Ya Resulallah! Dünyaya gelmek istemem. Burada babamın   evindekinden daha rahatım. Müslümanın ahireti, dünyasından daha iyi)   dedi. Köylü bunu görünce, hemen imana geldi.
9- Tirmizi ve Nesai’nin (Sünen) kitaplarında diyor ki, iki gözü a’ma bir kimse gelip, ya Resulallah, Allahü teâlâya dua et, gözlerim açılsın dedi. (Kusursuz   bir abdest al! Sonra Ya Rabbi! Sana yalvarıyorum. Sevgili Peygamberin   Muhammed aleyhisselamı araya koyarak, senden istiyorum. Ey çok sevdiğim   Peygamberim Muhammed aleyhisselam! Seni vesile ederek, Rabbime   yalvarıyorum. Senin hatırın için kabul etmesini istiyorum. Ya Rabbi! Bu   yüce Peygamberi bana şefaatçi eyle! Onun hürmetine duamı kabul et!)   duasını okumasını buyurdu. Adam, abdest alıp dua etti. Hemen gözleri   açıldı. Bu duayı Müslümanlar, her zaman okumuşlar ve maksatlarına   kavuşmuşlardır.
10- Medine’de, minberde hutbe   okurken, bir kimse, ya Resulallah! Susuzluktan çocuklarımız,   hayvanlarımız, tarlalarımız helak oluyor. İmdadımıza yetiş dedi.   Ellerini kaldırıp, dua eyledi. Gökte hiç bulut yokken, mübarek ellerini   yüzüne sürmeden, bulutlar toplandı. Hemen yağmur başladı. Birkaç gün   devam etti. Yine minberde okurken, o kimse, ya Resulallah! Yağmurdan   helak olacağız deyince, Resul aleyhisselam, tebessüm etti ve (Ya Rabbi! Rahmetini başka kullarına da ihsan eyle!) buyurdu. Bulutlar açılıp, güneş göründü.
11- Cabir bin Abdullah diyor ki, çok borcum vardı. Resulullaha haber verdim. Bahçeme gelip, hurma yığınının etrafında üç kere dolaştı. (Alacaklılarını çağır, gelsinler!) buyurdu. Her birine hakları verildi. Yığından bir şey eksilmedi.
12-   Bir kadın, hediye olarak bal gönderdi. Balı kabul edip, boş kabı geri   gönderdi. Kap bal ile dolu olarak geri geldi. Kadın gelerek, (ya   Resulallah! Hediyemi niçin kabul etmediniz?Acaba günahım nedir?) dedi. (Senin hediyeni kabul ettik. Gördüğün bal, Allahü teâlânın hediyene verdiği berekettir) buyurdu.   Kadın çocukları ile aylarca yediler. Hiç eksilmedi. Bir gün yanılarak   balı başka bir kaba koydular. Oradan yiyerek bitirdiler. Bunu,   Resulullaha haber verdiler. (Gönderdiğim kapta kalsaydı, dünya durdukça yerlerdi, hiç eksilmezdi) buyurdu.
13- Resulullahın gaybdan haber verdiği çok görüldü. Bu mucizesi üç kısımdır:
Birinci  kısmı, kendi zamanından evvel olan ve kendisine sorulan  şeylerdir ki,  bunlara verdiği cevaplar, çok kâfirlerin, katı kalbli  düşmanlarının  imana gelmelerine sebep olmuştur.
İkinci kısmı, kendi zamanında olmuş ve olacak şeyleri haber vermesidir.
Üçüncü kısmı, kendisinden sonra kıyamete kadar dünyada ve ahirette olacak şeyleri bildirmesidir. 
Burada ikinci ve üçüncü kısımlardan birkaçı aşağıda bildirilecektir.
[İslam’a  davetin başlangıcında, müşriklerin eziyetlerinden,  sıkıntılarından  dolayı, Eshab-ı kiramın bir kısmı Habeşistan’a hicret  etmişlerdi.  Resulullah, Mekke’de kalan Eshab-ı kiramla beraber, üç sene  her türlü  görüşme, alış-veriş yapma, Müslümanlardan başka bir kimse  ile konuşmama  gibi, bütün içtimai muamelelerden men olundular. Kureyş  müşrikleri, bu  karar ve ittifaklarını bildiren bir ahdname yazarak,  Kâbe-i muazzamaya  asmışlardı. Her şeye kâdir olan Allahü teâlâ (Arza)  denilen bir çeşit  kurdu [ağaç kurdu] o vesikaya musallat etti. Yazılı  bulunan (Bismikellahümme) [Allahü  teâlânın ismi ile]  ibaresinden başka, ne yazılı ise, hepsini o kurtcuk  yedi, bitirdi.  Allahü teâlâ bu hâli Cibril-i emin vasıtası ile Peygamber  efendimize  bildirdi. Peygamber efendimiz de bu hâli amcası Ebu Talibe  anlattı.  Ertesi gün, Ebu Talib müşriklerin ileri gelenlerine gelerek,  Muhammedin  Rabbi Ona şöyle haber vermiş. Eğer söylediği doğru ise, bu  hâli  kaldırıp, eskiden olduğu gibi dolaşmalarına, başkaları ile   görüşmelerine mani olmayınız. Eğer söylediği doğru değilse, ben de Onu   artık himaye etmeyeceğim, dedi. Kureyşin ileri gelenleri, bu teklifi   kabul ettiler. Herkes toplanarak Kâbe’ye geldiler. Ahdnameyi Kâbe’den   indirerek açtılar ve Resulullahın buyurduğu gibi, (Bismikellahümme) ibaresinden başka, bütün yazıların yenilmiş olduğunu gördüler.]
Acem padişahı Hüsrev’den Medine’ye elçiler geldi. Bir gün, bunları çağırıp, (Bu gece, Kisranızı kendi oğlu öldürdü) buyurdu. Bir müddet sonra, oğlunun babasını öldürdüğü haberi geldi. [İran şahlarına Kisra denir.]
14- Bir gün, zevcesi Hafsa validemize, (Ebu Bekir ile baban, ümmetimin idaresini ellerine alacaklardır) buyurdu. Bu sözle Hazret-i Ebu Bekir’in ve Hafsa validemizin babası olan Hazret-i Ömer’in halife olacaklarını müjdeledi.
15- Ebu Hüreyre’yi   “radıyallahü teâlâ anh” Medine’de, zekat olarak gelmiş olan hurmaların   muhafazasına memur etmişti. Bir kimseyi hurma çalarken yakaladı. Seni   Resulullaha götüreceğim dedi. Hırsız, fakirim, çoluğum çocuğum çoktur   diyerek yalvarınca, bıraktı. Ertesi gün, Resulullah Ebu Hüreyre’yi çağırıp, (Dün gece bıraktığın adam ne yapmıştı?) buyurdu. Ebu Hüreyre anlatınca, (Seni aldatmış. Yine gelecektir)   buyurdu. Ertesi gece yine geldi ve yakalandı. Tekrar yalvarıp, Allah   aşkına bırak dedi ve kurtuldu. Üçüncü gece, tekrar gelip yakalanınca,   yalvarmaları fayda vermedi. Beni bırakırsan, birkaç şey öğretirim, sana   çok faydası olur, dedi. Ebu Hüreyre  kabul etti. Gece yatarken, (Âyet-el kürsi)yi okursan Allahü teâlâ seni  korur, yanına şeytan yaklaşmaz dedi ve gitti. Ertesi gün, Resulullah  efendimiz, Ebu Hüreyre’ye tekrar sorup cevap alınca, (Şimdi doğru söylemiş. Halbuki kendisi çok yalancıdır. Üç gecedir kiminle konuştuğunu biliyor musun?) buyurdu. Hayır bilmiyorum deyince, (O kimse şeytan idi) buyurdu.
16-   Rum İmparatorunun orduları ile harp için (Mute) denilen yere asker   gönderdiğinde, sahabeden üç emirin arka arkaya şehid olduklarını,   kendisi, Medine’de minber üzerinde iken, Allahü teâlânın göstermesi ile   görerek yanındakilere haber verdi.
17- Muaz bin Cebeli vali olarak Yemen’e gönderirken, Medine’nin dışına kadar uğurlayıp ona çok nasihatler verdi. (Seninle dünyada artık buluşamayız) buyurdu. Hazret-i Muaz Yemen’de iken Resulullah efendimiz Medine’de vefat etti.
18- Vefat ederken, mübarek kızı Fatıma’ya, (Akrabam arasında bana evvela kavuşan sen olacaksın) buyurdu. Altı ay sonra Hazret-i Fatıma vefat etti. Akrabasından ondan evvel kimse vefat etmedi.
19- Kays bin Şemmasa, (Güzel olarak yaşarsın ve şehid olarak ölürsün) buyurdu. Hazret-i Ebu Bekir halife iken Yemamede Müseylemet-ül-Kezzab ile yapılan muharebede şehid oldu.
Hazret-i Ömer’in ve Hazret-i Osman’ın ve Hazret-i Ali’nin şehid olacaklarını dahi haber verdi.
20-   Acem padişahı Kisranın ve Rum padişahı Kayserin memleketlerinin   Müslümanların eline geçeceğini ve hazinelerinin Allah yolunda   dağıtılacağını müjdeledi.
21- Ümmetinden çok kimsenin denizden gazaya gideceklerini ve sahabeden olan Ümmi Hiram’ın o gazada bulunacağını haber verdi. Hazret-i Osman halife iken Müslümanlar, gemiler ile Kıbrıs adasına gidip harp ettiler. Bu hanım da beraber idi. Orada şehid oldu.
22- Mübarek kızı Fatıma’nın oğlu Hasan “radıyallahü teâlâ anhüma” için, (Bu oğlum çok hayırlıdır. Allahü teâlâ, Müslümanlardan iki büyük ordunun sulh etmesine bunu sebep yapacaktır)   buyurdu. Büyük bir ordu ile Muaviye’ye “radıyallahü anh” karşı harp   edeceği zaman, fitneyi önlemek, Müslümanların kanının dökülmemesi için   hakkı olan halifeliği Muaviye’ye “radıyallahü anh” teslim etti.
23- Abdullah ibni Abbas’ın annesine bakıp, (Senin bir oğlun olacak. Doğduğu zaman bana getir!) buyurdu.   Çocuğu getirdiklerinde, kulağına ezan ve ikamet okuyup, mübarek  ağzının  suyundan ağzına sürdü. İsmini Abdullah koyup annesinin kucağına  verdi. (Halifelerin babasını al, götür!) buyurdu.Hazret-i Abbas, bunu işitip, gelip sorunca, (Evet,   böyle söyledim. Bu çocuk halifelerin babasıdır. Onlar arasında seffah,   Mehdi ve İsa aleyhisselamla namaz kılan bir kimse bulunacaktır) buyurdu. Abbasiyye devletinin başına çok halifeler geldi. Bunların hepsi, Abdullah bin Abbas’ın soyundan oldu.
24- Eshabından çok kimseye hayır dualar etmiş, hepsi kabul olunarak faydalarını görmüşlerdir.
Hazret-i Ali buyuruyor ki: 
Resulullah  beni Yemen’e kadı [Hakim] olarak göndermek istedi. Ya  Resulallah! Ben  kadılık yapmasını bilmiyorum dedim. Mübarek elini  göğsüme koyup, (Ya Rabbi! Bunun kalbine doğru şeyleri bildir. Hep doğru söylemek nasip eyle!) buyurdu. Bundan sonra bana gelen şikayetçilerden doğru olanı hemen anlar, hak üzere hükmederdim.
25- Nabiga ismindeki meşhur şair şiirlerinden birkaçını okuyunca, Araplar arasında meşhur olan (Allahü teâlâ dişlerini dökmesin) duasını buyurdu. Nabiga yüz yaşına gelmişti. Dişleri ak ve berrak, inci gibi dizilmiş dururdu.
26- Amcası Ebu Leheb’in oğlu Uteybe, Resulullahı çok üzdü. Çirkin şeyler söyledi. Buna çok üzülüp, (Ya Rabbi! Buna köpeklerinden birini musallat eyle!)   buyurdu. Uteybe, Şam’a ticaret için giderken bir gece arkadaşlarının   arasında yatıyordu. Bir aslan gelip arkadaşlarını koklayıp bıraktı. Sıra   Uteybe’ye gelince, kaptı parçaladı.
27- Acem   padişahı Hüsrev Pervize iman etmesi için mektup gönderdi. Alçak  Hüsrev,  mektubu parçaladı ve getiren elçiyi şehid eyledi. Peygamber  efendimiz  bunu işitince, çok üzüldü ve (Ya Rabbi! onun mülkünü parçala!) buyurdu. Resulullah hayatta iken Hüsrevi oğlu Şireveyh hançerle parçaladı. Hazret-i Ömer halife iken, acem memleketinin tamamını Müslümanlar feth edip, Hüsrev’in nesli de, mülkü de kalmadı.
28-   Allahü teâlâ, Habibini belalardan korurdu. Ebu Cehil, Resulullahın en   büyük düşmanı idi. Kâbe-i muazzama yanında namaz kılarken, alçak Ebu   Cehil, tam zamanıdır diyerek, bıçakla üzerine yürümek isterken, hemen   geri dönüp kaçtı. Arkadaşları, niçin korktun dediklerinde, Muhammed ile   aramızda ateş dolu bir hendek gördüm. Birçok kimse beni bekliyorlardı.   Bir adım atsaydım, yakalayıp ateşe atacaklardı. Bunu Müslümanlar  işitip,  Resulullah efendimize sorduklarında, (Allahü teâlânın melekleri, onu yakalayıp parçalayacaklardı) buyurdu.
29-   Resulullah efendimiz bir gün abdest alıp, mestlerinden birini giyip,   ikincisine mübarek elini uzatırken, bir kuş geldi. Bu mesti kapıp havada   silkti. İçinden bir yılan düştü. Sonra kuş mesti yere bıraktı.  Bugünden  sonra, ayakkabı giyerken, önce silkelemek sünnet oldu.
30- Selman-ı Farisi,   hak din aramak için, İran’dan çıkıp çeşitli memleketleri dolaşmaya   başladı. Beni Kelb kabilesinden bir kervan ile Arabistan’a gelirken   Vadi’-ul kura denilen mevkide hainlik edip bir yahudiye köle diye   sattılar. Bu da, akrabası, Medineli bir yahudiye köle olarak sattı.   Hicrette Resulullahın Medine’ye teşriflerini işitince, çok sevindi.   Çünkü, kendisi nasrani âlimi idi. En son rehberi büyük bir âlimin   tavsiyesi ile, ahir zaman Peygamberine iman etmek için Arabistan’a   gelmişti. O âlim, Resulullahın vasıflarını öğretmiş, Onun hediye kabul   edip, sadaka kabul etmediğini, iki omuzu arasında mühr-ü nübüvvet   olduğunu ve pek çok mucizeleri olduğunu Selman’a bildirmişti. Selman-ı Farisi,   Resulullaha sadakadır diyerek hurma getirdi. Resulullah onlardan hiç   yemedi. Hediyedir diye bir tabakta yirmibeş kadar hurma getirdi.   Resulullah efendimiz ondan yedi. Bütün Eshab-ı kiram da yediler. Yenilen   hurma çekirdekleri bin kadardı. Resulullahın bu mucizesini de gördü.   Ertesi gün bir cenaze defninde mühr-ü nübüvveti görmek arzu etti.   Resulullah, bunu anlayıp mübarek gömleğini sıyırarak mühr-ü nübüvveti   gösterdi. Selman   hemen imana geldi. Birkaç sene sonra 300 hurma ağacı ile binaltıyüz   dirhem altın ödemek şartı ile azat edilmesine söz kesildi. Resulullah   bunu işitti. Mübarek elleri ile ikiyüzdoksandokuz hurma ağacı dikti.   Ağaçlar o sene meyve vermeye başladı. Birini Ömer “radıyallahü teâlâ anh”   dikmişti. Bu ağaç meyve vermedi. Resulullah efendimiz, bunu çıkarıp   mübarek elleri ile tekrar dikti. Bu da hemen meyve verdi. Bir gazada,   ganimet alınan, yumurta kadar altını Selman’a   “radıyallahü teâlâ anh” verdiler. Resulullaha gelip, bu gayet azdır.   Binaltıyüz gram çekmez dedi. Mübarek ellerine alıp tekrar Selman’a verdi. (Bunu sahibine götür) buyurdu. Yarısı ile efendisine olan borcunu ödedi. Yarısı da, Hazret-i Selman’a kaldı.
31-   Kureyş kâfirlerinden Velid bin Mugire, As bin Vail, Haris bin Kays,   Esved bin Yagus ve Esved bin Muttalib, Resulullaha cefa ve eziyet   etmekte başkalarından aşırı gidiyorlardı. Cebrail aleyhisselam gelip, (Seninle alay edenlere cezalarını veririz...) mealindeki   Hicr suresinin 95. âyetini getirip, Velidin ayağına, ikincisinin   ökçesine, üçüncüsünün burnuna, dördüncüsünün başına, beşincisinin   gözlerine işaret etti. Velid’in ayağına bir ok battı. Çok kibirli   olduğundan, eğilerek oku çıkarıp atmak, kendine ağır geldi. Demiri topuk   damarına batıp, siyatik hastalığına yakalandı. As’ın ökçesine diken   battı. Tulum gibi şişti. Harisin burnundan devamlı kan geldi. Esved bir   ağaç altında neşeli otururken, kafasını ağaca vurup, diğer Esved de,   a’ma olup, hepsi helak oldular.
32- Devs kabilesinin reisi Tufeyl, hicretten önce, Mekke’de imana gelmişti. Kavmini imana davet için Resulullahtan bir alamet istedi. (Ya Rabbi! Buna bir âyet (delil) ihsan eyle) buyurdu. Tufeyl, kabilesine gidince, iki kaşı arasında bir nur parladı. Tufeyl,   ya Rabbi! Bu alameti yüzümden giderip başka yerime koy. Bunu yüzümde   görenlerden bazısı, kendi dinlerinden çıktığım için cezalandırıldığımı   zannederler dedi. Duası kabul olup, nur yüzünden gitti. Elindeki   kamçının ucunda kandil gibi parladı. Kabilesindekiler zamanla imana   geldiler.
33- Hicretin yedinci senesinde   Resulullah efendimiz, Habeş padişahı Necaşi’ye ve Rum imparatoru   Herakliyus’a ve Acem padişahı Husrev’e ve Bizansın Mısır’daki valisi   Mukavkas’e ve Şam’daki valisi Haris’e ve Umman Sultanı Semame’ye   mektuplar göndererek, hepsini imana davet etti. Mektupları götüren   elçiler, gittikleri yerin dillerini bilmiyorlardı. Ertesi sabah, o   dilleri söylemeye başladılar.
Molla Abdurrahman Caminin (Şevahid-ün-nübüvve) kitabında ve Yusuf-i Nebhani’nin (Huccetullahi alel-âlemin) kitabında, Resulullah efendimizin daha nice mucizeleri yazılıdır.

Save gölünün kuruması
Sual: Peygamber efendimiz doğduğu zaman, Kâbe’deki putlar yüzüstü yıkılıyor, Kisra’nın sarayı çöküyor, bin yıldan beri Mecusilerin yanan ateşi sönüyor. Bir de Save gölünün kuruduğu bildiriliyor. Save gölünün suçu ne idi de kurudu?
CEVAPCansız varlıkların ne suçu olur ki, yani suçu olduğundan değil, bu gölü halk mukaddes sayar, kuruyacağına asla ihtimal vermezlermiş. Çok tuzlu imiş, sağdan soldan su gelmiyor, su seviyesi hep aynı, hiç eksilme olmuyormuş, derinliği beş metre yüzeyi 12,5 km imiş. Bu göl bir anda kuruyor. Bunun aksine, Şam tarafında bin yıldan beri suyu akmayan ve kurumuş olan Semave Nehrinin vadisi de, o gece, su ile dolup taşarak akmaya başlıyor. Bu tür olaylar cansız varlıkların suçu falan olduğu için değil, onları mukaddes sayan insanları ikaz için, ibret almaları için ve daha başka hikmetler yüzünden ihsan ediliyor.

Resulullahın mucizelerinden
Sual: Resulullah'ın hacamat kanını içen olduğu söyleniyor. Kan içmek caiz mi?
CEVAP
Resulullah efendimizin mübarek kanı, diğer insanların kanı gibi değildir. 
Eshab-ı kiramdan Abdullah bin Zübeyr, Resulullahın hacamat edilirken çıkan kanını içti. Resulullah efendimiz, darılmayıp, hatta gülümseyerek, (Artık Cehennem ateşi seni yakmaz) buyurdu. Başına bazı işler geleceğini de bildirdi. (Beyheki)
Yine Eshab-ı kiramdan Malik bin Sinan, Resulullahın mübarek kanını içtiği zaman, ona da, (Cehennem ateşi seni yakmaz) buyurdu. (İbni Hibban)
Mübarek artığını içen Bereke isimli kadına da, (Artık hiç karın ağrısı çekmezsin) buyurdu. (Mevahib-i ledünniyye) 
Halid bin Velid radıyallahü anh, sarığında taşıdığı bir sakal-ı şerif için her savaşta zafer kazandı. (Şifa-i şerif)
Bunların  hepsi, Peygamber efendimizin mucizelerindendir; fakat selef-i  salihine  düşman selefi denilen kimseler, Resulullahın eşyalarıyla,  mübarek saçı  ve sakalıyla bereketlenmeyi şirk kabul ediyorlar.

 Başvuru yap.
 Başvuru yap.
